Saturday, June 12, 2010

Geldim(!)


Dün geldim.
Oraya gittiğimde oradakilere de “geldim” dediğimi anımsıyorum.

Eee… Nasıl yapacağız şimdi?
Neden kişi için “gelmek” zaman olarak daha çok kaldığı, günlük tabiriyle, “yaşadığı” yer için mümkündür. Kişi bir gün kalacağı bir yere “gel”emez mi mesela?..

-“ Memleket nere hemşerim/yeğenim” sorusunun cevabı olan mahaldir hep “gel”inen yer. Öyle ya; genellikle orada daha çok kalınır. Ve öyle ya, kalınan/yaşanılan yere “gel”inebilinir ancak…

Dün geldim.

Ya ben “oraya” gelmek istiyorsam! Ama yok: Gelmek “buraya” mahsus bir yetidir; “oraya” gidilebilir ancak. Hep dışlanır “orası”. Masum çocuğuna kızan masum anne için bile ceza yeridir “ora”sı: “oraya git ve sessizce otur, şımarık şey, ben sana evde…”

Nereye gelirsek gelelim ve nereye gidersek gidelim şu dünya sınırlarının dışına çıkabiliyor muyuz acaba? Hayır. O halde en çok kalınan/yaşanılan yer dünya değil midir? Evet. Gelmek en çok kalınan/yaşanılan yere ve “buraya” mı mahsustu? Evet. Peki ömrümüz boyunca dışına çıkamıyorsak en çok kaldığımız/yaşadığımız ve dahi “burası” ancak ve ancak dünya değil midir? Yani dünya içerisinde var olduğumuz sürece, hareket yönümüz her ne tarafa olursa olsun, “gelmekte”yizdir aslında. Evet, şunu söylüyorum: Gitmek mümkün değildir bizim için, gitsek de gelsek de, hep geliriz, geliriz hep…

Ve daha önce de bahsetmiştik ki, hep de gitmekteyizdir. Doğumumuzun bir anlamı da, bir yere doğru “gitmek”te olduğumuzdur. Öyle ki sonsuz bir gidiş. Şu an ve bir saniye sonrasıyla geçen arada durmayıp ısrarla gideriz biz.

Dün geldim.

Oradan buraya geldim de orası neresi? Orayla bura arasındaki ayrımı kim yapıyor ve kim belirliyor oranın ora buranınsa bura olduğunu. Ve kim karar veriyor nereye geleceğimize ve nereye gideceğimize…

No comments:

Post a Comment